4 Ocak 2010

'Buluştuğumuz Yer Burası'

















Konur Sokak, no 1’deki Mülkiye binaları

RADİKAL
27/12/2009
FÜSUN ÇİÇEKOĞLU

Her mekânsal birimin oluşumunun hikâyesi fiziki ve sosyal bir gerçekliğe karşılık gelir. Ankara’da Yüksel Caddesi ile Konur Sokak’ın köşesindeki Mülkiyeliler Birliği’nin hikâyesinin bizdeki karşılığı ise bir hayaldir. Buluşulacak bir yerin hâlâ olduğu hayalidir.

John Berger’in bir kitabının başlığı Buluştuğumuz Yer Burası. Berger, Lizbon’u annesinin sık sık kullandığı sözcüklerle anlatır kitapta: “Çok geç artık!”. Lizbonluların bir duygusundan, ‘saudade’den söz ederken, “zaman akıp giderken bazı şeyler korunuyor bazıları da kaybolup gidiyordu” der. Portekiz’e ait bir ruh durumunu tanımlayan ‘saudade’yi, “çok geç sözcüğünün fazla dingin bir şekilde söylenişi” olarak tanımlar ve ‘saudade’nin başka bir dile çevrilebilirliğinin zorluğuna değinir John Berger. ‘Saudade’nin Portekizceden başka en güzel karşılığını bulabileceği dillerden biri Türkçe olabilir. Çok geç sözcüğünün fazla dingin bir şekilde söylenmesinde hüzne, melâle bir akrabalık var çünkü. Mülkiyeliler Birliği’nin Ankara’daki melâle aşina binaları için hüzünle “çok geç artık” dememize ramak kaldı. Konur Sokak 1 numaradaki binalarımızın yıkımı gündemde. Yıkımı, 28 Aralık Pazartesi günü başlatmak niyetindeler.

Bizler için Mülkiyeliler Birliği binalarının yıkılması hafızanın, hatıranın ve hayatın bulanıklaşması gibi... Binaların yıkılması sadece Siyasallılar için değil, Mülkiyeliler Birliği’nin salonlarında kışın panellere katılmış, yazın bahçesinde çınar ve atkestanesi ağaçlarının sakin gölgesinde soluklanıp kedileri sevmiş, baharda ıhlamurların baygın kokusunu içine çekmiş, balkonlarındaki demirlere yaslanıp sigara tellendirmiş, otelinde konaklamış, mitinglere giderken kapısının önünde buluşmuş olan herkes için acı verici.

Yüksel Caddesi’nin, Konur Sokak’ın alçacık güzel evlerinin, leylaklı geniş bahçelerinin, akasya kokulu ferah rüzgarlarının zamanlarından kalma binalarıyla Mülkiyeliler Birliği, Ankara demek çoğumuz için. Ankara da Siyasal demek hâlâ bizim için... Hâlâ diyorum çünkü, Siyasal’a gireli 35 yıl olmuş bile. Bir simgeydi Siyasallı olmak o yıllarda. Türkiye’ye dair söyleyecek sözü olduğuna karar vermenin, bir hayali paylaşmanın simgesiydi Siyasal. Siyasal’a Mülkiye demek akla gelmezdi 1970’lerde. Mülkiye mezuniyet sonrasını çağrıştıran bir kelime olduğundan ve mezuniyet aramızdan erken koparılanlar için hiç gelmediğinden belki, Mülkiye kelimesi hâlâ boğazımda düğümlenir.

Ne çok arkadaşımızı toprağa verdik o dönemde. Öyle gençtiler, öyle güzeldiler ki... Onlar gitti, biz kalanlar olduk. Kimimiz 1980 darbesinin ardından hapse düştü, kimisinin payına düşen ise sürgünlük oldu o yıllardan. Eksildik. Eksilmeyen, hayalimizin haklılığına, doğruluğuna ve güzelliğine inancımız oldu. Geçen zaman, “o dönemin” mührünü hâlâ kalbinde taşıyanlara o güzel ve haklı hayalimizin yerine başka hiçbir şey konulamayacağını öğretti.

Kimler geldi, kimler geçti

En zor zamanlarda o mührün sağlamasını yaptığımız yer Mülkiyeliler Birliği oldu. Buluştuğumuz yer oldu Yüksel Caddesi ile Konur Sokak’ın köşesindeki binalarımız. Mülkiyeliler Birliği’nin binaları ve bahçesi sadece mezunlar için değil muhalif aydınlar için de bir buluşma yeri, bir sığınak oldu hep. 12 Eylül Anayasasına alternatif anayasa taslakları bu mekânlarda hazırlandı, Dil Derneği burada kuruldu ve Aydınlar Dilekçesi bu binalarda yazıldı. Sivas katliamının ertesi günü başta Cevat Geray hocamız ve Aziz Nesin olmak üzere aydınlar ilk basın açıklamasını bahçemizde yaptı. Üç konfederasyon 12 Eylül sonrasındaki ilk işçi sınıfı birlikteliğine Mülkiyeliler Birliği’nde adım attı. Muammer Aksoy hocamız ile gazeteci Uğur Mumcu’nun cenaze törenlerinde demokratik kitle örgütlerinin evsahipliğini yine Mülkiyeliler Birliği binaları yaptı.

Bergamalı direnişçi kadınlara onur ödülü verdiğimiz, 2003’te Kürt Sorununa Çözüm Konferansı’nın ilk çağrısını yapan kadınların toplandığı, Sadun Aren hocamızın, Deniz Gezmiş’in avukatı Halit Çelenk’in doğum günlerini kutladığımız, insan haklarının yılmaz savunucusu Haldun Özen dostumuzla son söyleşisini yaptığımız, ayrımcılığa karşı çalışmalarıyla tanınan uluslararası araştırmacı Stepan Kerkyasharian’ı ağırladığımız, Ortak Aday kampanyasını yürüttüğümüz yer hep Konur Sokak 1 numaradaki binalarımızdı. İşte yıkılması gündemde olan, bu binalar.

Yıkımı gündem haline getirenler, kampanyaya dönüştürenler basit bir inşaat faaliyeti olarak sunma gayretindeler süreci. Eski binalar yıkılsın, yerine cam, beton, demirden ibaret olacak yenileri yapılsın istiyorlar. Siyasal mezunlarını mezuniyet yılına göre saflaştırma çabasıyla elele gidiyor üstelik bu yıkım kampanyası. Artık yeni hatıraların oluşturulma zamanıymış, öyle diyorlar bazıları. Buluştuğumuz yeri hafızasız bir mekâna dönüştürecek süreci şu kavramlarla cilalıyorlar: Gelişim, yenilenme, canlandırma!

Her üçünün de neoliberalizmin gözde kavramları olması tesadüf değil elbette. Türkiye’de 1980’lerden itibaren egemen olan neoliberal süreçte kentsel mekânlar gelişim, yenilenme, canlandırma gibi kavramlarla süslenen bir dönüşüm sürecine teslim olmaktan başka çıkar yolu olmayan hafızasız, hatırasız ve hayatsız alanlardan ibaret sanki artık. Mülkiyeliler Birliği’nin Yüksel Caddesi ile Konur Sokak köşesindeki binaları da bu anlayışla yönetilen sürece teslim olmaya zorlanıyor.

Yenilenme dayatmasıyla ortadan kaldırılmaya yeltenilenin “buluştuğumuz yer” olduğunu görmenin zamanı şimdi. Zaman akıp giderken kaybolup gidenlerden değil, korunan şeylerden olsun Mülkiyeliler Birliği binaları!

Bunun için hâlâ çok geç değil!

FÜSUN ÇİÇEKOĞLU: 2000-2004 dönemi Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=971608&Date=04.01.2010&CategoryID=42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder