Sevgideğer dostlar, Mülkiyeliler ve başkent sevdalıları!
Mülkiye (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) mezunlarının 1946 yılında Ankara’da kurduğu Mülkiyeliler Birliği Derneği’nin binaları ve bahçesi, özel bir şirkete hazırlatılan sözde riskli deprem raporu ve muhtemel imar rantı yüzünden yerine yenisi yaptırılmak üzere yıktırılma riskiyle karşı karşıya!
Bilindiği üzere bir kentin kimliği o kentin topoğrafyası, iklimi, bitki örtüsü gibi doğal-çevresel ögelerle insan yapısı, mimari yapısal ögelerden oluşur. Bu mimari, yapısal unsurlar arasında anıtsal yapıların yanı sıra konaklar, evler ve daha mütevazı ölçeklerde bir doku oluşturan sivil mimarlık örnekleri de büyük önem taşırlar.
Bu sivil mimarlık örneği mekânlara hayat veren en temel unsur ise, o mekânlara girip çıkan, içini dolduran, anılarıyla orayı canlı tutan insan yaşantılarıdır. İster bir konak, ister bir meydan, heykel ya da bina olsun her yapı, kuşaktan kuşağa aktarılan anılarla, öykülerle hayat bulur, anlam kazanır. İyi bilinir ki; anıları temsil eden eski yapılardan yoksun bir kent, tekdüze, kültürel ve tarihsel kimliği silik, sıradan bir yerleşim alanıdır. O kent, bir anlamda özürlü bir kenttir! Sizinle diyaloğa giremez, size bir şey anımsatamaz, dile getiremez ve size dokunamaz! Oysaki kentler insanlar yaşadıkça varolur, kimlikleri tarihsel yapılarla, binalarla belirginleşir. Böylelikle de o toplumun kültürel mirasının önemli bir parçasını oluşturur.
Günümüzde genç kuşaktan (1980 sonrası doğumlu) kaç kişi bilebilir ki Kızılay Meydanı'nın adının, bugünkü hilkat garibesi, mermer-cam yığını, o boş, dev binanın yerindeki, çatısında dev, kırmızı Kızılay amblemi ve bahçesindeki sıralı büstleriyle küçük ve zarif Kızılay binasından geldiğini?
Yüksel Caddesi ile Konur Sokağın birleştiği yerdeki Mülkiyeliler Birliği'nin bahçesi ve yapıları da Ankara’da yaşayan bir çok insan için işte böylesi değerli anlamlar içeriyor. Kent merkezinin tek büyük ve ağaçlı bahçesi konumundaki bu mekânda o denli çok yaşanmışlık ve birikim varki, anlatmaya satırlar yetmez. Her köşesi ülkenin siyasal, sosyal ve kültürel yakın tarihinden insan anılarıyla örülmüş bir parça barındırır. Dev, anıtsal kestane ağaçlarıyla bütünleşmiş bu bahçeye ve yapılara ülke ve kent hafızasından toplu üzüntüler, acılar, kayıplar, inançlar ve coşkular sinmiştir.
Mekteb-i Mülkiye’den Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne uzanan yolda, 150. kuruluş yıldönümünü gururla kutlayan bu okul, yetiştirdiği bilim insanları, aydınlar, siyasetçiler ve devletin her kademesinde görev yapan yöneticileriyle birlikte saygın bir kurum kimliğindedir. Mülkiye mezunları, ağırlıklı olarak varlıklarını ülke sorunlarının çözümüne, insanımızın aydınlanmasına ve yüceltilmesine adayan, ilerici, çağdaş, aydın ve devrimci bir geleneğin temsilcileridir. Bu misyon, " Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz;- Gül ki sen, neş'enle gülsün ay, güneş, toprak, deniz. - Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz " diyen Mülkiye Marşı'nın dizelerinde de somutlaşmıştır. Ayrıca ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullarda sürdürülen demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde Mülkiyelilerin ön saflarında yer alması gereği de son yıllarda daha fazla önem kazanmıştır.
Özellikle başkentliler tarafından bilindiği üzere, Mülkiye mezunlarının 1946 yılında Ankara’da kurduğu Mülkiyeliler Birliği Derneği’nin binaları ve bahçesi; toplumsal bellekde önemli yeri bulunan olaylara ev sahipliği yapmıştır. Mülkiyelilerle aynı değerleri paylaşan siyasetçiler, aydınlar, sanatçılar ve daha birçok muhalif için adeta bir vaha olmuştur. 12 Eylül Anayasasına alternatif anayasa taslakları bu mekânlarda hazırlanmış, Dil Derneği burada kurulmuş ve Aydınlar Dilekçesi bu binalarda yazılmıştır. 12 Eylül’ün tüm baskılarına rağmen hapsedilen, işkence gören, susturulmaya çalışılan, okullarından uzaklaştırılan öğretim üyeleri, öğrenciler, aydınlar, kısacası tüm muhalifler için bu mekân, nitelikli bir sığınak oluşturmuştur.
Sivas Katliamının ertesi günü, Aziz Nesin ve Cevat Geray başta olmak üzere ilk basın açıklaması ve toplumun gerçeklerle yüzleşmesi bu bahçede gerçekleşmiştir. İşçi sınıfı temsilcisi üç konfederasyon 12 Eylül sonrasında ilk defa bu mekânda işçi sınıfı birlikteliğine adım atmış, aydınlanma ve demokrasi şehitlerimiz Muammer Aksoy ile Uğur Mumcu’ nun cenaze törenlerinde demokratik kitle örgütlerinin evsahipliği yine bu salonlarda üstlenilmiştir. Ayrıca, Prof. Dr. Ernest Mandel, Prof. Dr. Michel Choussudovksy, Samir Amin ve Brendan Martin gibi uluslararası konuklar yine Birliğin mütevâzı salonlarında ağırlanmışlardır.
Özetle, Mülkiyeliler Birliği, sadece Mülkiyeliler için değil, Mülkiyeli olmayan pek çok aydın için de, yaşayıp biriktirdikleri anılarıyla sevip saygı duydukları, dolayısıyla yıkılma ihtimali karşısında ciddi kaygı ve tepkilerini açıkça ifade ettikleri, oluşturulması hiç de kolay olmayan önemli bir kurum, arkasında 150 yıllık onurlu geçmişi bulunan bir gelenektir.
Bina tüm bu tarihsel, sosyal ve kültürel mirası koruyacak şekilde çok güçlü ve modern bir retorasyon görebilir. Bu olanak her zaman için vardır. Fakat yıkıp "ruhsuz ve belleksiz" bir yenisine yönelmek, söz konusu tüm bu kimlik, değer ve birikimlerin de yıkılıp yok olması anlamına gelmektedir!
Ancak, inanılması çok güç olmasına karşın, üzülerek tanık olmaktayız ki, Mülkiyeliler Birliği Derneği’nde 2004 yılından beri işbaşında bulunan Yönetim, çok sayıda Mülkiyeli ve Mülkiye dostu başkentlinin karşı çıkmasına rağmen bu binalar ile bahçenin yok edilmesi sonucunu doğuracak çalışmalara hız vermiş bulunmaktadır.
Mülkiye topluluğu tarafından onaylanması mümkün olmayan vizyonu sığ ve ufku dar bir yönetim anlayışı sonucunda bu değerli mekân tüm anıları ve özellikleriyle yitirilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Mülkileyilerin önemli bir kısmı yönetimin binanın yıkılıp yeniden inşa edilmesi işini ‘yap-işlet-devret’ işlemiyle bir şirkete devretmesine tepki göstererek, binanın tadilattan geçirilerek uzun yıllar boyunca hizmet vermeye devam edebileceği uyarısında bulundu.
Öncelikle bu tehlikeden kurtulmak ve bizlere emanet edilen bu değerli mekânımıza hep birlikte sahip çıkmak için kent kültürü bilinci ve sorumluluğu taşıyan tüm Ankara'lı dostların desteğini yanımızda görmek umut ve direncimizi daha da artıracaktır.
İ.Ersin Kabaoğlu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder